Adli Tatil Ne Zamandır? Adli Tatil Süreler 2022

Adli Tatil Ne Zamandır? Adli Tatil Süreler 2022

ADLİ VE İDARİ YARGIDA ADLİ TATİL SÜRECİ NASILDIR?

Adli tatil, her yıl 20 Temmuz’da başlar, 31 Ağustos’ta sona erer. Yeni adli yıl 1 Eylül’de başlamaktadır.

Adli Tatilde Görülecek Dava ve İşler Nelerdir?

Adli tatilde ancak aşağıdaki dava ve işler görülmektedir. Bunlar;

  • İhtiyati tedbir, ihtiyati haciz ve delillerin tespiti gibi geçici hukuki koruma, deniz raporlarının alınması ve dispeççi atanması talepleri ile bunlara karşı yapılacak itirazlar ve diğer başvurular hakkında karar verilmesi.
  • Her çeşit nafaka davaları ile soy bağı, velayet ve vesayete ilişkin dava ya da işler.
  • Nüfus kayıtlarının düzeltilmesi işleri ve davaları.
  • Hizmet akdi veya iş sözleşmesi sebebiyle işçilerin açtıkları davalar.
  • Ticari defterlerin kaybından dolayı kayıp belgesi verilmesi talepleri ile kıymetli evrakların kaybından doğan iptal işleri.
  • İflas ve konkordato ile sermaye şirketleri ve kooperatiflerin uzlaşma suretiyle yeniden yapılandırılmasına ilişkin dava işler ve davalar.
  • Adli tatilde yapılmasına karar verilen keşifler.
  • Tahkim hükümlerine göre, mahkemenin görev alanına giren dava ve işler.
  • Çekişmesiz yargı işleri
  • Kanunlarda ivedi olduğu belirtilen veya taraflardan birinin talebi üzerine, mahkemece ivedi görülmesine karar verilen dava ve işler.

ADLİ TATİLİN SÜRELERE ETKİSİ NASILDIR?

Adli tatile tabii olan dava ve işlerde, bu Kanunun tayin ettiği sürelerin bitmesi tatil zamanına rastlarsa, bu süreler ayrıca bir karara gerek kalmaksızın adli tatilin bittiği günden itibaren bir hafta uzatılmış sayılmaktadır.

ADLİ TATİLİN CEZA MAKHEMELERİNİN İŞLEYİŞİ BAKIMINDAN ETKİSİ NASILDIR?

Ceza işlerini gören makam ve mahkemeler her yıl 1 Eylül’de başlamak üzere, 20 Temmuz’dan 31 Ağustos’a kadar çalışmaya ara verirler. Tatil süresince Bölge Adliye Mahkemeleri ile Yargıtay, yalnız tutuklu hükümlere ilişkin veya Meşhud Suçların Muhakeme Usulü Kanunu gereğince görülen işlerin incelemelerini yapar.

  • Adli tatile rastlayan süreler işlemez. Bu süreler tatilin bittiği günden itibaren 3 gün uzatılmış sayılır.

ADLİ TATİLİN İDARİ YARGI BAKIMINDAN ETKİSİ NASILDIR?

Çalışmalara ara verme:

  • Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri, Vergi Mahkemeleri her yıl 1 Eylül’de göreve başlamak üzere, 20 Temmuz ve 31 Ağustos arasında çalışmaya ara verirler.
  • Ancak, yargı çevresine dahil olduğu bölge idare mahkemesinin bulunduğu il merkezi dışında kalan ve sadece bir idare veya bir vergi mahkemesi bulunan yerlerdeki idari yargı mercileri çalışmaya ara vermeden yararlanamazlar.

ADLİ TATİLİN İDARİ YARGI BAKIMINDAN SÜRELERE ETKİSİ NASILDIR?

Bu kanunda yazılı sürelerin bitmesi çalışmaya ara verme zamanına rastlarsa bu süreler, ara vermenin sona erdiği günü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılır.

NOT: İcra ve İflas Kanunu’na göre İcra Mahkemesine arz edilen hususlar ivedi işlerden sayılır ve bu işlerde basit yargılama usulü uygulanır. Bu sebeple icra mahkemelerinde süreler devam eder.

Alanya Avukat İş Kazası SGK Bildirim Süresi ve Sonuçları

İŞÇİNİN İŞ KAZASINI SGK’YA BİLDİRİM SÜRESİ VE SONUÇLARI

5510 Sayılı Kanunun 13. Maddesinde İş Kazası;

a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,

b) (Değişik: 17/4/2008-5754/8 md.) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,

c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,

d) (Değişik: 17/4/2008-5754/8 md.) Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,

e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olaydır. İş kazasının 4 üncü maddenin birinci fıkrasının;

a) (a) bendi ile 5 inci madde kapsamında bulunan sigortalılar bakımından bunları çalıştıran işveren tarafından, o yer yetkili kolluk kuvvetlerine derhal ve (SGK) Kuruma da en geç kazadan sonraki üç işgünü içinde,

b) (b) bendi kapsamında bulunan sigortalı bakımından kendisi tarafından, bir ayı geçmemek şartıyla rahatsızlığının bildirim yapmaya engel olmadığı günden sonra üç işgünü içinde,

c) (Mülga: 17/4/2008-5754/8 md.) (Değişik paragraf: 17/4/2008-5754/8 md.) iş kazası ve meslek hastalığı bildirgesi ile doğrudan ya da taahhütlü posta ile (SGK) Kuruma bildirilmesi zorunludur. Bu fıkranın (a) bendinde belirtilen süre, iş kazasının işverenin kontrolü dışındaki yerlerde meydana gelmesi halinde, iş kazasının öğrenildiği tarihten itibaren başlar” şeklinde belirtilmektedir.

İş Kazası Belirlenen Süre İçerisinde Bildirilmezse Ne Olur?

Bildirimin geç yapılması halinde işverenlere çalışan sayısı ve işyerinin tehlike sınıfı esas alınarak iş kazası cezası uygulanmaktadır. Ayrıca iş kazası sonucu rapor alan çalışan varsa rapor başlangıç tarihinden iş kazası bildirim tarihine kadar olan geçici iş göremezlik ödemelerinde faizi ile birlikte işverenden tahsil edilir.

Tazminat Davasından Önce İş Kazasının Tespiti Davası Açılmalıdır

Somut olayda; iş kazası olduğu iddia olunan 20.04.2006 tarihli olayın Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilmediği anlaşılmaktadır. Kurumca sigortalının maluliyet oranının tespiti ve giderek kendisine iş kazası sigorta kolundan gelir bağlanabilmesi için öncelikle zararlandırıcı olayın iş kazası niteliğince olup olmadığının tespiti ön sorundur. İş kazasının tespiti ile ilgili ihtilaf Sosyal Güvenlik Kurumunun hak alanının doğrudan ilgilendirmekte olup tazminat davasında kurum taraf değildir. Bu açıklamadan olarak belirtilen husustaki eksiklik giderilmeden Mahkemece neticeye varılması doğru olmamıştır.

Bunun yanında yargılama konusu trafik kazasında tüm kusur kendisinde bulunan dava dışı sürücü Metin G. davalı şirket çalışanı(istihdamı) olup yine kazaya konu aracın da davalı işverene ait bulunmasına göre davalı şirketin gerek istihdam eden olarak gerekse araç işleten olarak anılan kazada kusursuz sorumluluğunun bulunacağının mahkemece karar yerinde gözetilmemesi de ayrıca hatalı olmuştur.

Yapılacak iş; öncelikle davacıya 20.04.2006 tarihli iş kazası iddiasını Sosyal Güvenlik Kurumuna ihbar etmesi için önel vermek, olayın Kurumca iş kazası olarak kabul edilmemesi halinde bu kez Sosyal Güvenlik Kurumunun ve hak alanını etkileyeceğinden işverenin hasım gösterildiği “iş kazasının ve maluliyet oranının tespiti” davası açması için davacıya önel vererek açılacak olan bu tespit davasının neticesini beklemek, olayın Kurumca iş kazası olduğunun kabul edilmesi halinde ise bu kez davacının anılan kaza nedeniyle oluşan maluliyet oranının tespiti için Kuruma müracaat etmesini sağlamak ve buradan çıkacak sonuca göre davalı şirketin gerek istihdam eden gerekse araç işleten olarak kusursuz sorumluluğunun bulunduğunu da gözeterek tüm delileri bir arada değerlendirip neticesine göre karar vermekten ibarettir (Yargıtay 21. Hukuk Dairesi – Karar: 2015/5902).

İş Kazası Maluliyeti Nedeniyle Tazminat Davasında Zamanaşımı

Dava, davacının iş kazasına dayanan maluliyeti nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, yapılan yargılama sonucunda 27.06.2003 tarihli iş kazası nedeniyle 37.418,27 TL maddi tazminat ile 8.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiştir.

Dava konusunun iş kazasından kaynaklanan zararların tazminine ilişkin olduğunun kabulü sonrasında işbu davada uyuşmazlık konusu olan öncelikli husus, bu tür davalarda, gerek 818 sayılı B.K.’nun, gerekse 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 146. maddesinde belirtilen 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolup dolmadığı noktasında toplanmaktadır.

Somut olayda, davacının 27.06.2003 tarihinde geçirdiği iş kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminatın 10 yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra 18.08.2015 tarihinde açılan, temyiz incelemesine konu, eldeki bu dava ile talep edildiği ve davalı yanca süresinde zamanaşımı def’i’nde bulunduğu anlaşıldığından, mahkemece zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde maddi ve manevi tazminat isteminin kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir (Yargıtay 21. Hukuk Dairesi – Karar: 2017/713).

İş kazası geçirdim SGK’ya başvurmadım ihmal ettim, hakkımı kaybettim mi?

2011/58 Sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğü Genelgesi’ne Göre;

Bu olayı somut olarak ele alacak olursak, varsayalım işçimiz 2005 tarihinde iş kazası geçirmiş olsun. Aradan 11 sene geçmiş ve bu sürede iş kazası bildirimi SGK’ya yapılmamış olsun. İşçimiz elini kaybetmiş, bir maluliyete maruz kalmış olsun. İş kazasından kaynaklanan iş kazası geliri için müracaat etmemişse, iş kazasından kaynaklanan gelirlerden, hayat boyu bağlanacak bu kazançtan mahrum kalmak gibi bir durum söz konusu değildir. Bu başvuru süresi 5 yıldır. 2010 senesinde müracaat ederse 2005 yılından itibaren alacakları işçiye verilir. Eğer 5 sene geçtikten sonra müracaat ederse mesela 2016 senesinden müracaat ederse,  başvuru tarihinden itibaren SGK tarafından gelire bağlanacaktır.

İş kazası ve meslek hastalığından SGK’nın yapacağı parasal yardımlar nelerdir? SGK yardımlarından kimler ne oranda faydalanır?

SGK’nın olayı iş kazası olarak kabul etmesi halinde bağlanacak parasal yardımları özetlersek;

1. Geçici iş göremezlik süresince günlük geçici iş göremezlik ödeneğinin verilmesi,

Hekim raporuyla saptanır çalışılamayan her gün için yatarak tedavilerde günlük kazancın yarısı, ayakta tedavilerde 2/3’ü herhangi prim ödeme şartı aranmaksızın kısa vadeli sigorta kolundan bağlanır.

Kural olarak sigortalının gelirinin %70’i gelir bağlanır ancak  sigortalı başka birinin sürekli bakımına muhtaç ise gelir bağlama oranı %100 olarak uygulanır.

2. Sürekli iş göremezlik gelirinin bağlanması(Kalıcı sakatlık),

Sigortalının ya tümüyle ya da en az %10 oranında iyileşmeyen sakatlığının kalması durumunda, sürekli iş göremezlik geliri bağlanır.

Sigortalı sakatlık oranının daha yüksek olduğu iddiasında ise Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu’na itiraz edebilecektir. Kurul, sigortalı veya hak sahiplerinin talebi üzerine görevlendirdiği uzman bir hekimi dinlemek zorundadır. Kurul kararına karşı İş Mahkemesinde dava açılabilir.

Sigortalı meslekte kazanma gücünü %100 kaybetmiş ise buna ‘sürekli ve tam iş göremezlik’ hali denir. %10 ve %100 arasında bir iş göremezlik oranı varsa buna sürekli ve kısmi iş göremezlik hali denilecektir. 

İş gücünü %100 kaybeden sigortalıya aylık ücretinin %70’i oranında gelir bağlanır. Ancak sigortalı başka birinin sürekli bakımına muhtaç ise gelir bağlama oranı %100 olarak uygulanır. (m.19/3) 

3. İş kazası/meslek hastalığı sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine gelir bağlanması, 

Tam iş göremezlik yöntemi ile hesaplanacak aylık kazancın %70’i hak sahibi sayılan eş, çocuk, ana -babaya ödenir. 

Dul eşe, aylık bağlanmış çocuğu yoksa veya çalışmıyor ve kendi sigortasından aylık bağlanmamış ise %75 oranında eğer şartları sağlamıyor ise %50 oranında aylık bağlanır. Dul eşin evlenmesi halinde ödenek kesilir. 

Erkek ve kız çocuklarının her birine %25 oranında gelir bağlanır. Çalışmıyor ve kendi sigortasından aylık bağlanmamış olması şartı çocuklar için de geçerlidir.

4. Gelir bağlanmış kız çocuklarına evlenme ödeneği verilmesi

5. İş kazası / meslek hastalığı sonucu ölen sigortalı için cenaze ödeneği verilmesi

İş ve sosyal güvenlik hukukunda uzman avukat kadromuz ile ihtiyacınıza uygun profesyonel avukatlık hizmeti almak için Alanya avukat iş ve sosyal güvenlik hukuku sayfamızı ziyaret ederek avukat kadromuz ile görüşebilirsiniz.

İnfaz Yatar Nasıl Hesaplanır Alanya Avukat

İnfaz Yatar Nasıl Hesaplanır [2022]

ALANYA AVUKAT KOŞULLU SALIVERME VE DENETİMLİ SERBESTLİK – 2020 AF YASASI

Öncelikle kısaca mahkeme sürecinden ve infaz aşamasından bahsedelim. Soruşturma aşaması, savcılığın bir şekilde suçu ve olayı öğrenmesinden itibaren savcının derhal soruşturmaya ve araştırmaya başlar. Bu soruşturma sonucunda bir iddianame hazırlar. Bu iddianame yargılanmak üzere mahkemeye sunulur. Mahkeme iddianameyi kabul ettikten sonra kovuşturma aşaması başlar. Kovuşturma aşaması yargılamanın olduğu aşamadır. En uzun ve en önemli aşamadır. Mahkeme bu yargılama sonucunda mahkumiyet veya beraat hükmü verir. Bu karar doğrudan kesinleşmez. Kovuşturma aşamasından sonra kanun yolu aşaması başlar. Eğer kanun yolu aşaması mevcut olayda mevcut değilse karar ilk derece mahkemesinin kararı ile kesinleşecektir. Biz mahkumiyet kararının kesinleşmesinden sonra gündeme gelen infaz aşamasıyla ilgili detaylara değineceğiz.

İnfaz Aşaması

Verilen mahkumiyet kararının infaz edilmesi ile alakalıdır. Mahkemenin vermiş olduğu hüküm tamamen çekeceğimiz cezayı ifade etmemektedir. İnfaz Kanunu’nda hükümlüler lehine bulunan bazı düzenlemeler vardır. Hükmü verilen cezanın bir kısmı cezaevinde geçirilmekte, bir kısmı koşullu salıverilme hükümleri kapsamında cezaevi dışında geçirilmektedir. Bir de denetimli serbestlik kurumundan bahsetmek gerekir. Hükme esas olan cezanın belirli bir bölümü cezaevinde geçirildiği takdirde, ilgili şartlar yerine getirilirse hükümlü cezasının geri kalanın belirli şartları yerine getirerek dışarıda infaz edecektir. Bunlar ile alakalı 2020 yılının Nisan ayında yapılan düzenleme yapılmıştır (toplumda af yasası olarak adlandırılmaktadır). Şimdi bu düzenlemenin mahkumlar için ilgili olan kısımlar koşullu salıverilme ve denetimli serbestlik hükümlerini irdeleyelim.

Düzenleme 15.04.2020 tarihinde yapılmıştır. Bu düzenlemenin hükümlerine göre 30.03.2020 tarihinde önce işlenen suçları kapsamaktadır.

30.03.2020 tarihinden önce işlenen suçlarda (istisnai suçlar hariç), düzenlemeden önce koşullu salıverilmelerde şart olan oran 2/3’idi. Bu düzenleme sonrasında ise yeni oran ½ olarak belirlendi. Yani bu düzenlemeden önce cezaevinde geçireceği süre verilen cezanın 2/3 oranında iken ½ oranına indirilmiş oldu. Ayrıca denetimli serbestlik süresinin denetim süresi 1 yıldan 3 yıla çıkarılmıştır. Yani önceden mahkumiyetinin son 1 yılında denetimli serbestlikten faydalanılabilinirken artık cezanın son 3 yılında denetimli serbestlikten faydalanılabilir.

Örnek verecek olursak, kişi 5 yıl mahkumiyet cezası aldıysa, koşullu salıverilme hükümleri (1/2) gereğince 2,5 yıl cezaevinde kalması gerekmektedir. Ayrıca denetimli serbestlik hükümleri gereğince de cezasının son 3 yılında denetimli serbestliğe çıkabildiği için, kişi 1 gün dahi cezaevi görmeden cezasını infaz edebilecektir. Fakat prosedürel olarak birkaç günlüğüne cezaevine girip çıkmak gerekmektedir.

Alanya Boşanma Hukuku Nedir? Kanun Maddeleri Nelerdir?

BOŞANMA HUKUKU NEDİR? KANUN MADDELERİ NELERDİR?

Kanun koyucu, Aile Hukuku’nu, Türk Medeni Kanunu’nun ikinci kitabında düzenlemiştir. Aile hukuku kitabının birinci kısmının ikinci bölümünde ise aile birliğini sona erdiren hallerden biri olan “boşanma” kurumu düzenlenmiştir. (TMK m.161-184)

Türk medeni Kanunu’nun 164. Maddesi ‘Terk’ başlığı adı altında düzenlenmiştir. Bu kanun maddesi hükümlerince;

Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hâkim veya noter tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır.

Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hâkim veya noter, esası incelemeden yapacağı ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi hâlinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiğinde ilân yoluyla yapılır. Ancak, boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz. 

Türk Medeni Kanunu Madde 164 Şerhi

Gerekçe, Yürürlükteki Kanunun 132’nci maddesini karşılamaktadır.

Maddede iki önemli değişiklik yapılmıştır. Yürürlükteki maddede 3 ay olarak öngörülmüş olan terk süresi altı aya çıkarılmıştır. Sürenin uzatılması, ortak konutu terk etmiş olan eşe düşünme süresi olarak daha fazla zaman sağlayacaktır. Pek de önemli olmayan sebeplerle ortak konutu terk eden eşler, zaman geçtikçe yapılan davranışın doğru olmadığını, böyle bir sebeple evliliği sona erdirmenin giderilmesi mümkün olmayacak bir hata olacağını anlayacaklardır. Kaynak kanunda bu süre iki yıl olarak öngörülmüştür.

İkinci değişikliğin ihtardan sonra dava açılabilmesi için aranan sürenin bir aydan iki aya çıkarılmış olmasıdır. Eğer davada hakkı olan eş, terk eden eşin eve dönmesinin yararlı olacağına inanıyorsa, mahkeme kanalıyla dördüncü ayın sonunda, iki ay içerisinde ortak konuta dönmesi için ihtarda bulunabilecektir. Maddede ayrıca bu ihtarın gerektiğinde ilan yoluyla da yapılmasına imkan tanınmıştır.

AKIL HASTALIĞI (TMK m.165)

Kanun koyucu boşanma sebeplerinden olan akıl hastalığını TMK m.165’te düzenlemiştir. İlgili madde hükümlerince;

Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hâle gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmî sağlık kurulu raporuyla tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir.

TMK m.165 Şerhi

Yürürlükteki kanunun 153’üncü maddesini karşılamaktadır.

Madde sadeleştirilmek suretiyle yeniden kaleme alınmıştır. Yürürlükteki Kanunda akıl hastalığı, en az üç yıldan beri devam etmesi ve bu durumun müşterek hayatın devamı diğer taraf için çekilmez hale getirilmesi koşuluyla boşanma sebebi kabul edilmektedir. Hastalığın geçmesine olanak yoksa, sağlıklı olan eşi üç yıl gibi uzun bir süre dayanılmaz hayat şartları altında bırakmanın adil olmayacağı düşüncesiyle; akıl hastalığının ortak hayatı diğer eş için çekilmez hale getirmesi ve hastalığın geçmesine olanak bulunmadığının resmi sağlık kurulu raporuyla tespit edilmesi koşuluyla boşanma davası açılabileceği hükme bağlanmıştır. Ayrıca akıl hastalığı gibi önemli bir konuda herhangi bir bilirkişi raporu ile yetinmeyip, resmi sağlık kurulu raporunun alınması esas belirlenmiştir.

EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELDEN SARSILMASI (TMK M.166)

Kanun koyucu boşanma sebeplerinden olan ‘Evlilik Birliğinin Temelden Sarsılması’ başlıklı kurumu TMK m.166’da düzenlemiştir. Bu madde hükümlerince;

Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.

Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz.

Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.

TMK M.166 Şerhi

Yürürlükteki kanunun 134’üncü maddesini karşılamaktadır.

Madde yürürlükteki Kanunun 134’üncü maddesinde 3444 sayılı Kanunla yapılmış olan değişikliklerle birlikte aynen alınmış, herhangi bir değişiklik yapılmamıştır.

Boşanma hukuku toplumun temel taşı olan aile kurumunun hukuken sonlandırılması ile alakalı olmakta olup son derece teknik detaylara sahip dava süreçlerinden sonra hükme bağlanmaktadır. Uzman bir boşanma avukatıyla çalışmak hem bireylerin hem de bu birlikteliğin sonlandırılmasından etkilenen kişilerin haklarını ve menfaatlerini korunması yardımcı olmaktadır. Bu konu için deneyimli uzman kadrosu ile hizmet vermekte olan Alanya boşanma avukatı kadromuzu ziyaret ederek avukatlık tecrübelerimizden faydalanabilirsiniz.